top of page

Nedir Bu Sürdürülebilir Beslenme?

Şu anda gıda sektöründeki sürdürülebilirlik kavramı genel olarak karbondioksit (CO2) ve CO2 eşdeğerleri üzerinden etkilenen dünya iklimi düşüncesi ile gündemimizde yer alıyor. Peki gıdada sürdürülebilirlik veya sürdürülemezlik sadece CO2’den mi ibaret?


Baştan incelemek gerekirse ilk toprağa gitmeliyiz aslında. Doğayla bağlantısı nedeniyle, gıda sistemleri ile ilgili çevresel hasarın çoğu tarımsal üretim aşamasında meydana gelmektedir. Günümüzdeki mahsul verimini ve gıda mevcudiyetini artırmadaki ilerlemenin çoğu, özellikle petrol olmak üzere bolca fosil enerjiden kaynaklanmaktadır. Bu enerjilerin çeşitli atıkları ise iklim değişikliğine ve çevresel bozulmaya (örneğin ormansızlaşma, çölleşme, hava, toprak ve su kirliliği) önemli ölçüde katkıda bulunur. Size korkunç bir bilgi vermek isterim ki gıda sistemlerinin, insan yapımı sera gazı emisyonlarının %34'üne neden olduğu kabul edilirken; dünya çapında biyolojik çeşitlilik kaybının %86'sına neden olduğu kabul edilmektedir.


Toprak tarafı hakkında az çok bilgi edindiğimize göre artık hayvan tarafına bakabiliriz. Et ve süt ürünleri, gıda ile ilgili sera gazı ve diğer çevresel etkilerin bir diğer önemli kaynağıdır. Bu durumun doğrudan ve dolaylı olan nedenleri var. Örneğin bunlardan biri arazi kullanımı; küresel olarak yetiştirilen tüm tahılların yaklaşık yarısı hayvanları beslemek için kullanılmaktadır. Oysa yapılan bir hesaplamaya göre, Amerika’da halkın önerilen sağlıklı bir diyete uygun beslenebilmesi için Amerikalı çiftçilerin meyve alanını %117 ve sebze alanını %137 artırmasını gerektireceğini göstermektedir. Bahsettiğim tarımsal süreç etkisinden sonra bu durumun neden sürdürülebilirlik veya sürdürülemezlik başlığına dahil edildiğini anlamak daha kolay olacaktır. Bunun yanı sıra etin ve sütün işlenme adımlarının her biri lojistik anında, fabrika sürecinde ve diğer tüm süreçlerinde ekosisteme  ve dolaylı yoldan toprağa, insana ve diğer tüm canlılara olumsuz etki etmektedir.


Genel olarak gıda sektörü ekosistem ve biyolojik çeşitlilik ile ilişkilidir aslında. Birleşmiş Milletler’in Binyıl Ekosistem Değerlendirmesi, dünyadaki yirmi dört ekosistem hizmetinden on beşinin bozulduğu veya sürdürülemez bir şekilde kullanıldığı ve gıdaların bu bozulmanın önemli bir kaynağı olduğu sonucuna vardı. Yirminci yüzyılda, yerli tarım ürünlerinin genetik çeşitliliğinin yaklaşık %75'i kayboldu. Günümüzün de en büyük korkularından olan suya erişim ise iklim değişikliği ile giderek kritik hale geliyor.


Tabi tüm bu gıda çılgınlığı insanlar için fakat bu tarafta da sorunlar var. Küresel nüfusun yaklaşık üçte biri bir tür beslenme problemi yaşıyor (az kilo, bodurluk, israf, mikro besin eksiklikleri, aşırı kilo ve obezite). Özellikle, obezite prevalansı son 50 yılda dünya çapında artarak pandemik boyutlara ulaşmıştı. Bu eğilim, geleneksel diyetlerin geride kalması ve insanların giderek daha fazla işlenmiş gıda tüketim modellerine ve yüksek et, şeker, yağ içeren besinlere yönelmesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca günümüzün gıda sistemleri, diyet önerilerini karşılaması daha zor olan düşük sosyo-ekonomik grupların diğerlerine kıyasla aşırı kilolu veya obez olma olasılığının daha yüksek olduğu bir duruma yol açmaktadır. Aynı doğrultuda, savunmasız gruplar (örneğin göçmen nüfuslar, yaşlı nüfuslar, hamile ve emziren kadınlar, küçük çocuklar vb.) gıda güvensizliğine, kötü beslenmeye/sağlıksız diyetlere ve diyetle ilgili hastalıklara daha giderek duyarlı hale gelmektedir.


Bu nedenle gıdanın sürdürülebilirliği kavramı sadece CO2 ile ilişkilendirilerek değerlendirilmemelidir. Gıdaların üretilme, işlenme, paketleme, dağıtma, etiketleme, fiyatlandırma, tüketme veya israf etme biçimlerinin tamamı mevcut sürdürülemez üretim ve tüketim eğilimlerini tersine çevirmek için potansiyel müdahalenin kilit alanlarını temsil etmektedir.


Peki biz ne yapalım?

  • Karmaşık düşünmeye hiç gerek yok. En başta özümüze dönsek yeter. Yani yerli üretime, kendi tarla ürünlerimize, giysimize, eşyamıza diyorum. Eskisi yöntemlerimize yerli ürettiğimiz her zaman daha iyi oluyor. Bir sebep o olsa da aslında uzaktan gelenin karbon ve su ayak izinin de çok olması bu önerinin asıl nedeni.

  • Ben gıdaya değindim ama herkes mesleğinin sürdürülebilirliğini öğrenmeli aslında. Az önce okuduğunuz satırlar dahi birbirine bağlıydı. İşte bu tüm sistemde bu şekilde. Çiftçimizin sürdürülebilir tarımı, çobanın sürdürülebilir hayvancılığı öğrenmesi gerekiyor. Hatta bu durum fabrikalara dahi uzanmalı belki de.

  • Bu kadar fosil yakıttan ve CO2’den bahsettikten sonra bu madde sizin de aklınıza gelmiş olmalı. Fosil yakıt kullanan tüm araçlardan kaçınarak gereksiz CO2 den kaçınmak. Biraz yürümek ve bisiklet sürmek bence hepimize iyi gelecek…

  • İsraf etmemek, yeteri kadar beslenmek, çöplerimizi ayrıştırmak, plastikten uzaklaşmak, geri dönüştürmek gibi küçük ama etkili birçok şey yapabilirsiniz.


Aslında çözüm için en sık kulağımıza gelen bir diğer yöntem de ‘plant based’ yani bitki temelli beslenme yöntemine geçilmesi. Fakat bunun bana, literatüre ve biyolojimize göre ne kadar doğru veya yanlış bir yaklaşım olduğu da başka bir yazının konusu olsun 


Okuduğun işin teşekkür ederim sevgili ziyaretçim. Yeni yazılarda görüşmek üzere, sağlıklı günler dilerim 💚


Kaynaklar;

  1. Burgaz, C., Gorasso, V., Achten, W. M., Batis, C., Castronuovo, L., Diouf, A., ... & Vandevijvere, S. (2023). Beslenmeyi, beslenmeyle ilgili eşitsizlikleri ve çevresel sürdürülebilirliği iyileştirmek için gıda sistemi politikalarının etkinliği: Bir kapsam incelemesi. Gıda Güvenliği15(5), 1313-1344.

  2. Lang, T., & Barling, D. (2013). Nutrition and sustainability: an emerging food policy discourse. Proceedings of the Nutrition Society72(1), 1-12.

Yorumlar


bottom of page